Çin’de Okuyan Türk Öğrencinin Covid-19 Deneyimi
- 5 Aralık 2020
- Yayınlayan: Kerem Kofteoglu
- Kategori: Son Yazılar

Covid-19 salgını ekonomik ve sosyal yaşam üzerinde sarsıcı etkiler bıraktı. Salgından en çok etkilenen alanlardan biriyse eğitimdi. Okullar kapandı. Öğrenciler, bir daha ne zaman döneceklerini bilmeden dershanelerinden ve okul arkadaşlarından ayrıldılar.
Emre DEMİR (China Today Türkiye)- Ocak sonu itibariyle Çin kapsamlı kilitlenmelere giderken, yaklaşan Bahar Bayramı tatili öncesinde pek çok öğrenci kampüslerinden ayrılmış, yabancı öğrencilerin büyük kısmı ülkelerine dönmüştü. Bazı öğrencilerse kampüslerinde kalmayı seçti. Zuhal Fidan Peking Üniversitesi Yenching Akademi Programı’nda Çin Çalışmaları alanında master eğitimi alıyor.
Özellikle toplumsal cinsiyet ve medya çalışmaları üzerine araştırmalar yapıyor ve bu kapsamda Çin dizilerinde toplumsal cinsiyetin yansımasıyla ilgileniyor. Zuhal, Covid-19 salgınıyla ilgili haberleri ilk duyduğunda Türkiye’ye dönüp dönme- me noktasında tereddüt yaşadı. Salgın ne kadar yayılacaktı? Pekin’e ulaşır mıydı? Eğer salgının ölçeği genişlerse, yerinde kalmak mı, yoksa Türkiye’ye gitmek için yollara düşmek mi daha akıllıca olurdu?
Neden Pekin’de kaldı, neye güvendi?
O günleri yaşayan pek çok kişi gibi, bu soruları kafasında ölçüp tarttıktan ve ailesiyle istişare ettikten sonra, Zuhal Çin’de kalmaya karar verdi. Salgının en başından beri tüm süreci Pekin’de geçirdi. Ailesi Türkiye’de endişeyle Çin’deki gelişmeleri izliyordu. Covid-19’un bir “Wuhan, Çin ve Asya salgını” olarak görüldüğü günlerde, bilhassa yabancılar böyle bir ikilemle karşılaştı: Hayatlarını kurdukları, çalışıp kariyerlerini sürdürdükleri Çin’de mi kalacaklardı, yoksa binlerce kilometre uzaktaki memleketlerine, geri dönüş bileti şimdilik olmayan belirsiz bir yolculuğa mı çıkacaklardı? Herkes bireysel ve ailevi şartları gereği farklı kararlar almak durumundaydı.
“Pekin’de kalmaya karar verdim, çünkü özellikle kampüs ortamında kalmak bana güvenli geliyordu.”Zuhal Fidan böyle açıklıyor kalma gerekçesini ve ekliyor: “En iyisi olduğumuz yerde kalmaktı. Okul idaresi de zaten gerekli önlemleri alır, biz de dikkatli olmaya çalışırız diye düşündük. En başta bir belirsizlik süreci olsa da, ardından okul idaresi hemen farklı birimler arasında küçük gruplar (xiaozu) kurdu. Kimin kiminle temasa geçeceği belirlendi. Yurtta kalan öğrencilerle ilgilenen bir hocamız vardı. Üniversite personelinden sadece kampüste olması zorunlu olanlar kampüsten çalışıyordu, onun dışında evden çalışmaya geçildi.”
Zuhal, Bahar Bayramı’yla salgının kesişmesine dikkat çekiyor. Çinli öğrencilerin çoğu yarıyıl tatili (13 Ocak-17 Şubat) ve Bahar Bayramı (25 Ocak) nedeniyle evlerine dönmüştü. Salgının hemen öncesinde kampüs zaten sessiz ve izole bir yerdi. Bahar Bayramı geldiğinde, milyonlarca insanın memleketlerine dönmeleri nedeniyle, Pekin gibi mega şehirlerin nasıl “hayalet şehirlere” dönüştüğünü bilen bilir. Bahar Bayramı, seyahatler açısından salgının yayılımı anlamında Çin’in dezavantajı olmuşsa da, nüfusu evlerine sabitlediği ölçüde salgının kontrolünü kolaylaştırmıştır.
Makro planlama, mikro mücadele

Peking Üniversitesi’nde 7 Şubat’tan itibaren kapalı yönetime (fengbi) geçildi. O dönemde tüm birimler, siteler, mahalleler, köyler, kendi içinde kabuğuna çekiliyordu. Kapılar kapandı, giriş çıkışlar kayıt altına alındı. Pekin’in tarihi hutong sokaklarının girişleri kapatıldı. Çin’de salgının kontrol altına alınmasının anahtarlarından biri de buydu. Mahalli düzeyde müthiş bir seferberlik hali vardı. Makro planlama, mikro düzeyde mücadeleyle yürütüldü.
Zuhal bu dönemde kampüste tam 7 ay kapalı kaldıklarını söyleyip şunu ekliyor “Bu kapalılık hali herhalde bir ay, iki ay sonra geçer diyorduk ama aylarca sürdü. Tuhaf bir alışkanlık haline geldi. ‘Tamam biz bundan sonra böyle devam edeceğiz herhalde’ dedik. 7 ay kapalı kaldık. Ancak zorunlu bir işimiz varsa belli kurallar çerçevesinde çıkışımıza müsaade ediliyordu. Vakalar azaldıkça ve Pekin’de ardı ardına gelen günlerde sıfır vaka görülünce şehirde nispeten serbestlik başladı. Tabii Peking Üniversitesi’nde süregelen ayrı bir hassasiyet vardı. Tahminimce Çin’in önemli eğitim kurumlarından biri olan böyle bir okulda tek bir vaka dahi görülsün istenmiyordu.”
Wuhan tahliyesini izlerken neler hissetti?
Çin’de yaşayan Türk vatandaşları için salgının önemli anlarından biri Wuhan tahliyesiydi. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait Koca Yusuf uçağı Wuhan’daki Türk öğrencileri başarılı bir operasyonla Türkiye’ye götürdü. Türkiye’nin pek çok ülkeden önce, Çin makamlarıyla koordinasyon halinde bu tahliyeyi gerçekleştirmesi dikkate değerdi.
Zuhal, Wuhan tahliyesini izlerken tuhaf duygular içinde olduğunu söylüyor: “Aslında ailemin bu konuda neler hissettiği önemliydi. Pekin’de de böyle bir tahliyenin gerçekleşmesini beklediler. Sonra yetkili makamlarca buna gerek olmadığı anlaşıldı. O günlerde diğer bazı yabancı arkadaşlarım kendi ülkelerinin büyükelçiliklerini eleştiriyorlardı. Ancak Türk Büyükelçiliği’ni aradığınızda sizinle ilgileneceklerini ve bir mesaj attığınızda geri döneceklerini bilmek insana çok güven veriyor. Diğer yandan o dönemde ülkelerine dönen bazı Türk ve yabancı arkadaşların daha sonra Çin’i özlediklerini de biliyorum. Çünkü normal yaşamları, rutinleri alt üst oldu. Bu durum bir yarıda kalmışlık hissi yaratmış olmalı. O açıdan kendimi bir anlamda şanslı hissediyorum; evet uzun süre kampüste kapalı kaldım ama yaşamım daha düzenli ve belirli bir halde ilerledi. Üstelik o kasvete rağmen kampüsümüz bahar aylarında çok güzeldi. Yani bir bina içinde kapalı kalmadık. İmparatorluk yadigarı harika bir bahçemiz ve Çin genelinde meşhur ‘İsimsiz Göl’ (Weiminghu) adı verilen bir gölümüz var.”
Bir hocamız market alışverişimizi yapıyordu…

Salgının ekonomik ve sosyal etkileri üzerinde çok duruluyor, lakin işin bir de psikolojik boyutu var. Özellikle ülkesinden binlerce kilometre uzakta bir pandemiye yakalanmış yatılı öğrenciler için, salgının psikolojik etkileri çok kritik bir konu. Bu noktada okul idaresinin kendilerine psikolojik destekte bulunup bulunmadığını merak ediyorum. Şöyle yanıtlıyor Zuhal: “Bizimle ilgilenen, mesaj atan bazı hocalarımız oldu. Bizi sürekli takip eden bir hocamız vardı, onun desteğini görmek bu süreçte önemliydi. Bir sıkıntımız olduğunda ona hemen ulaşmamız mümkündü. Çok sık geliyordu ve market alışverişimizi yapıyordu. Yemekhaneler açıktı, ama tam kapasite çalışmıyordu. Yemek bulma anlamında sıkıntı yaşamadık. Okul yemek tedarikine çok özen gösterdi. Ben zaten Bahar Bayramı tatili öncesi mekanlar kapalı olur diye hazır Çin eriştesi (fangbianmian) stoklamıştım ama onları yememe gerek kalmadı, genelde yemekhaneye gidiyordum. En azından benim yemekhane yemekleriyle aram iyiydi. Bazı arkadaşlarım yemekhane yemeklerini çok yağlı ve sağlıksız buluyorlardı. Çin’de çok yaygın olan dışarıdan yemek sipariş etmek (wai- mai) de aylarca mümkün olmadı. Bazı arkadaşlarımın bu sebeplerden ötürü sıkıntı yaşadıklarını eklemem gerek.”
Zuhal geriye dönüp baktığında ömür boyu unutamayacağı bir süreçten geçtiğini biliyor. Bu sürede tüm dünyada pek çok klişe çürüdü, önyargılar boşa çıktı. “Olağanüstü zamanlar- da kimse istisna değil” diyor Zuhal: “Bu tip salgınlar bir tek Çin’de yaşanmıyor, işte gördük ki bir şekilde yayılıyor diğer ülkelere. Bazı kalıplaşmış düşünceler var: ‘Ya ne yiyorlar da bu olay Çin’de çıktı!’ Öyle değil aslında. Başka bir ülkeden farklı bir şekilde de çıkabilirdi. Gelinen noktada Çin birçok ülkeden daha etkili ve hızlı bir şekilde salgının kontrolünü sağladı. Açıkçası ben hiçbir zaman burada güvende olmadığımı düşünmedim. İnsanların tavırları, alınan önlemler beni her zaman güvende hissettirdi. Sonraki zamanlarda ailem ve arkadaşlarım da ‘Galiba sen orada daha güvendesin, en iyisi orada kal’ demeye başladılar.”
Çin yaz başlarında salgını kontrol altına aldı. Ülkenin kuzeydoğu sınır şehirlerinde ve Pekin’de Şinfadi toptan pazarında çıkan yeni vakalar. ikinci bir dalgaya dönüşmeden engellendi. Ancak Covid-19 küresel ölçekte hızla yayılmaya devam etti. Türkiye, salgının ilk günlerini başarıyla idare ettikten ve ilk vakayı nispeten geciktirdikten sonra, yaz mevsiminde yeni vakalarda artış gördü. Çin’de yaşayan Türk vatandaşları, kendilerini güvende hissederken, bu kez aileleri için endişe etmekteydi. Bu yönüyle aslında salgını iki kez yaşamış oldular! Zuhal son olarak Peking Üniversitesi’ndeki mevcut duruma dair bilgiler veriyor. 1 Eylül’den itibaren lisans öğrencilerinin, 15 Eylül’den itibaren yüksek lisans öğrencilerinin okula döndüğünü belirtiyor:
“Tabii okula dönenler, Çin’de yaşayan öğrenciler. Yabancı öğrenciler hala heyecanla bekliyor. Her gün WeChat gruplarında bunları konuşuyoruz, hangi ülke vatandaşlarının Çin’e dönüşleri mümkün filan diye. Geçenlerde geçerli oturma izni olanlara dönüş izni çıktı ama öğrenciler bu gruba dahil edilmedi. Bu durum kampüslere gösterilen itinayla alakalı olmalı. Şu an kampüsümüz epey kalabalık, yemekhanelerde gene uzun sıralara girdiğimiz günler başladı, sosyal mesafe de pek kalmadı diyebiliriz. Eski normale dönüldü.”
Söyleşimizde Zuhal’in son sözleri, Çin’de eğitim düşünen Türk öğrencilere öneriler oluyor: “Burada hiçbir Türk arkadaşımdan gelip de pişman olanı duymadım. Gelip keşfetsinler. Keşfetmenin, yeni şeyler öğrenmenin hazzını yaşasınlar. Bu duyguyu yaşamak çok güzel. Markette küçük bir etiketi okuma çabası bile heyecan verici. Bir kere bu kültürü tanımaya başladıysanız bence zaten öğrenmenin peşini bırakmazsınız.”