ÇİN’İN EN ESKİ BAŞKENTİ: ANYANG
- 28 Ağustos 2021
- Yayınlayan: Kerem Kofteoglu
- Kategori: Son Yazılar

Çin’e başkentlik yapmış sekiz tarihi şehirden biri olan Anyang, uzun tarihi geçmişi ve zengin kültürüyle tanınıyor. Çin’in en eski başkenti olan bu şehirde, Çince yazının bilinen en eski formu olan kahin kemiği yazıtları da bulunuyor.
(CHINA TODAY TÜRKİYE)—Kadim bu şehir aynı zamanda, Değişimler Kitabı olarak da bilinen, Çince’nin klasik metni I Ching’in doğum yeri. Henan eyaletinin en kuzeydeki şehri olan Anyang, bir zamanlar Shang Hanedanlığı’nın (M.Ö. takriben 1600- takriben 1100) başkenti olarak hizmet verdi. Anyang, Çin’in yazılı kayıtlarındaki en eski başkenti.
3 bin 300 yıllık bir tarihe sahip olan Anyang, Çin medeniyetinin beşiklerinden biri. 20. yüzyıl başında şehrin Yindu bölgesine bağlı Xiaotun köyünde Shang Hanedanlığı’na ait kalıntılar bulundu. Arkeologlar Çince yazının en erken formunda kaleme alınmış kemikler ve kaplumbağa kabuklarının yanı sıra dikdörtgen şeklinde bronz bir kap olan Houmuwu Ding’i (eski adıyla Simuwu Ding’i) keşfetti. Bu, o döneme dek ortaya çıkarılmış en büyük bronz eşya olarak biliniyor. Bulunan bu bronz kap, Çin’in kadim bronz eşya kültürünün en parlak dönemine ışık tutan bir keşifti.
Üçüncü yüzyılda çok sayıda alim ve şair burada birçok başyapıt ortaya koydu ve bu edebiyatta Jian’an Tarzı’nı oluşturdu. Söz konusu tarz, Çin kültürünü daha sonraki yüzyıllarda derinden etkileyecekti.
1960’larda Anyang şehrinin Linxian ilçesinin (bugünkü Linzhou şehri) insanları çok zor koşullar altında Kızıl Bayrak Kanalı’nı inşa etti ve Zhuozhang Nehri’nin sularını kuraklıkla boğuşan Linzhou’ya ulaştırdı. Kanal bir yarın kenarından kıvrılarak geçtiği için “insan yapımı kutsal nehir” olarak ünlendi. Bugün Kızıl Bayrak Kanalı bölgesi, ulusal bir turizm alanı ve bu büyük proje, öncü ve çalışkan ruha sahip Çinliler’e nesiller boyunca ilham verdi.
SHANG HANEDANLIĞI KALINTILARI

Xia Hanedanlığı (M.Ö. takriben 2100-takriben 1600) Çin’in ilk hanedanlığıydı; o günden itibaren miras sistemi benimsendi. M.Ö. 1600 civarında Tang (M.Ö. 1670-1587) son Xia hükümdarını devirdi ve Çin tarihinin ikinci hanedanlığı olan Shang Hanedanlığı’nı kurdu. Ancak şimdiye dek Xia Hanedanlığı’nın varlığını doğrudan ispatlayan herhangi bir delile ulaşılamadı. Bu hanedanlık hakkında insanların bildiği her şey daha sonraki nesillerin kayıtlarından geliyor. Geçen yüzyılın başlarında Anyang’da Shang Hanedanlığı’nın eski başkentinin bulunduğu yerin keşfedilmesinin ardından burada üzeri yazılı 150 bin parça kahin kemiği ve kaplumbağa kabuğunun yanı sıra çok sayıda bronz eşyanın bulunmasıyla Shang, Çin tarihinin kayıtlı ilk hanedanlığı oldu.
500 küsur yıllık tarihi boyunca Shang başkentini yedi kez taşıdı ve en sonunda Yin’e (bugünkü Anyang şehri) yerleşti. Sonrasında Shang bir refah dönemine girdi ve halkı barış içinde yaşadı. O yüzden Shang’a sık sık Yin ya da Yinshang diyoruz. Shang Hanedanlığı kalıntılarını da Yin kalıntıları olarak anıyoruz. Modern dönem arkeologları Yin kalıntılarının yapılandırılmış bir düzeni olduğunu keşfetti. Burada 50’yi aşkın saray, 150 bin parça kahin kemiği, 10 binden fazla bronz eşya, klan mezarı toplulukları, adak törenleri için inşa edilmiş mekanlar ve atölyeler açığa çıkarıldı. Bu bulgular, sistematik bir şekilde, Çin bronz eşya kültürünü ortaya koyuyor ve Shang Hanedanlığı’nın mevcudiyetini ispatlıyor.
M.Ö. 1046’da Shang Hanedanlığı’nın son kralı olan Kral Zhou (M.Ö. 1105-1046), Zhou Kralı ve Shang Hanedanlığı’nı takiben kurulan Zhou Hanedanlığı’nın ilk kralı olan Wu’ya (M.Ö. 1043’te öldü) yenilince sarayını yaktı ve intihar etti. Tarihin bu dönemi Tanrıların Ataması adıyla romanlaştırıldı. Tarih, folklor, mitoloji, efsane ve fantezi unsurlarını birleştiren eser, kadim Çin halkının zengin hayalgücünü yansıtıyor. Kitap, Çin tarihinde tanrılar ve kötüler hakkında yazılmış en popüler romanlardan biri olarak kabul ediliyor.
JIAN’AN TARZI EDEBİYAT

Jian’an’la Doğun Han Hanedanlığı’nda (25-220) İmparator Xiandi’nin (181-234) hükümdarlığı sırasındaki 196-200 dönemi kastediliyor. Bu dönemde Çin’in toprakları farklı derebeylikler arasında bölünmüştü, hatta ayrı rejimler kurulmuştu. Bu da merkezi imparatorluğun iktidarını tamamen sembolik hale getiriyordu.
İmparatorun hiçbir gerçek gücü yoktu. Aslında herşey o dönemin Doğu Han başbakanı Cao Cao’nun (155-220) kontrolündeydi. Jian’an döneminde birçok üst düzey alim ortaya çıktı ve kahramanlık hikayesi kaleme alındı. Çin’in en tanınmış tarihi romanlarından Üç Krallığın Aşk Hikayesi, bu çalkantılı dönemin hikayelerinden biridir. Yencheng şehri, şimdi Hebei eyaletine bağlı Linzhang ilçesinin bulunduğu yerde kurulu, Henan eyaletine bağlı Anyang’a komşu eski bir Çin şehriydi. Burası Cao Cao’nun derebeyliğiydi. Cao’nun hükümdarlığı burada istikrarlı bir politik ortam yaratmıştı. Edebiyata çok düşkün olan Cao, etrafına çok sayıda yazar ve alim toplamıştı. Bunlar, Cao Cao ve oğullarının yanı sıra “Jian’an’ın Yedi Alimi” tarafından temsil edilen büyük bir edebiyatçı grubu oluşturdu. Söz konusu alimler, savaş zamanı orduyla birlikte seyahat ederdi. Barış dönemlerinde ise Han Hanedanlığı’nın son dönemlerindeki yaşanan huzursuzluğu ve halkın savaşlar sırasında çektiği acıları, ayrıca alimlerin sıkı çalışmayla kariyerlerinde ilerleme özlemini yansıtan çok sayıda edebi eser, özellikle şiir kaleme aldılar. Jian’an tarzı şiir, politik ihtiraslara ve halkın savaş döneminde ne kadar acı çektiğine dair canlı betimlemeleri ve kederli tonuyla, nesiller boyunca edebiyatçılara örnek teşkil etti. Grubun lideri konumundaki Cao Cao, şiirde Yuefu formunu (halk şarkısı tarzında kaleme alınmış Çin şiirleri) başlatarak sadece kendi döneminin yazar ve şairlerini değil, sonraki kuşak edebiyatçıları da etkiledi.
Bütün bu edebiyatçılar arasında en büyük başarıyı Cao Cao’nun oğullarından Cao Zhi (192-232) elde etti. Eserleri gösterişli bir retoriğe ve heyecan verici bir tona sahipti; en önemli eseri sayılan Luo Nehri Tanrıçası’na Övgü, çağlar boyunca unutulmayan bir başyapıt haline geldi. Güney ve Kuzey Hanedanlıkları (420-589) döneminin tanınmış şairlerinden Xie Lingyun (385-433), yıllar sonra, kendisi için “Cao Zhi dünyadaki toplam 10 dou yeteneğin 8 dou’suna sahipti” diye yazdı. (Dou, eski Çin’de tahıllar için kullanılan ölçü birimiydi.) O günden beri “sekiz dou yetenek” tabiri, çok yetenekli insanlar için kullanılır.
KIZIL BAYRAK KANALI
Anyang’dan 70 kilometre uzaklıktaki Linzhou şehrinde dik kayalıklara kazılmış bir kanal var; bu kanalı 1970’lerde neredeyse her Çinli bilirdi. Taihang Dağları’na oyulan bu kanal, toplam bin 500 kilometre uzunluğunda ve kuraklık çeken Linzhou’ya su getiriyor. Kanal, insanların doğal kaynakları değerlendirmek için nasıl bir mücadele verdiğinin ispatı.
Mayıs 1974’te o dönem Çin’in başbakan yardımcısı olan Deng Xiaoping, New York’ta BM Genel Kurulu’nun 6. Özel Oturumu’na katıldı. Burada 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasından bu yana süregelen imar faaliyetlerini ve insanların değişen yaşamını yansıtan 10 belgesel film paylaştı. Bunlardan biri de Kızıl Bayrak Kanalı hakkındaydı; dünya Çin halkının doğayı kontrol altına almak için sarf ettiği büyük çabaya hayran kaldı.
Linzhou, idari olarak Anyang şehrine bağlı. Coğrafi şartlardan ötürü bu bölgede sık sık sel ya da kuraklık yaşanıyordu. Su kıtlığı en büyük sorundu. 1959’da yerel yönetim garantili bir su arzı oluşturmaya karar verdi. Zhuozhang Nehri’nin kuru mevsimde bile istikrarlı miktarda suya sahip olduğunu biliyorlardı. Ancak suyu şehre yönlendirmenin tek yolu, Taihang Dağları’nın arkasından uzun bir kanal inşa etmekti.
Kanalın inşasında karşılaşılan sorunların ilki, bugün Gençlik Tüneli (Qingnian Dong) olarak bilinen yerde yaşandı; burada Kızıl Bayrak Kanalı projesinin geçit kısmı bulunuyor. Başlangıçta mühendisler yar boyunca bir kanal inşa etmek istedi ama bunun çok zor olacağı anlaşıldı. Bunun üzerine suyun yar boyunca akması için dağın içinde bir kanal açmaya karar verdiler. Ancak bölge çok sert bir kaya olan kuvarsitten oluşuyordu. Kayıtlar 300 genç işçinin 600 metrelik bir tüneli kazmasının bir yıldan fazla aldığını gösteriyor; o yüzden buraya Gençlik Tüneli adı verildi.

Kızıl Bayrak Kanalı’nın inşası çok zorlu bir projeydi; tamamlanması toplam 10 yıl sürdü. İnşaatçılar bin 200’den fazla tepeyi aştı, 200’den fazla tünel açtı, 150 küsur kanal ve hendek inşa etti. Üstelik inşaat, ülkenin büyük bölümünde doğal felaketlerin yaşandığı üç yıllık çok zorlu bir dönemde, 1959-61 yılları arasında gerçekleştirildi. Modern makinaların yardımı olmadan ve sınırlı mali kaynaklarla, her birine günlük 300 gram tahıl tahsis edilen 37 bin inşaat işçisi, bu dev projeyi elleriyle ve çapa, kürek, sepet gibi basit araçlar kullanarak 10 yılda tamamladı ve modern bir mucizeye imza attı. Kızıl Bayrak Kanalı, Zhuozhang Nehri’nin sularını Linzhou şehrinin kasaba ve köylerine yönlendiriyor, 670 bin insana ve onların çiftlik hayvanlarına su temin ediyor, 33 bin 500 hektarlık bir alanın sulanmasını sağlıyor. Aradan geçen 40 yılla birlikte Linzhou’da zemin suyu seviyesi ve toprak dokusunda muazzam değişimler yaşandı. Yeterli su arzı sayesinde artık Linzhou’da ağaç çiftlikleri, balık havuzları, meyve bahçeleri var. Linzhou şehrinin dış eteklerinde bir tepenin üzerine çıktığınızda yemyeşil dağlar ve ekin alanları görüyorsunuz. Kızıl Bayrak Kanalı’nın tarihini bilmeyenler, Linzhou’daki her şeyin doğal olduğunu zannedebilir.
Hava güzel olduğunda, birçok insan Kızıl Bayrak Kanalı boyunca yürüyüşe çıkıyor, kanalın Shanxi eyaletinin Pingshun ilçesindeki başlangıç noktasından itibaren. Projenin ihtişamını ve inşasının zorluğunu görmenin, hissetmenin en doğru yolu bu çünkü. 70 kilometre uzunluğundaki ana kanal boyunca ziyaretçiler burayı inşa edenlerin her uçurumu ve tüneli nasıl bir azimle aştıklarını hissedebilir.