İpek Yolu Boyunca Uzanan Dünya Mirası
- 27 Aralık 2020
- Yayınlayan: Kerem Kofteoglu
- Kategori: Son Yazılar

UNESCO Dünya Mirası Komitesi’nin Haziran 2014’ta Katar’ın Doha kentinde düzenlenen 38. oturumunda Çin’den başlayıp Kazakistan ve Kırgızistan’a kadar uzanan “İpek Yolları: Chang’an-Tianshan Koridorunun Güzergah Ağları” UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne eklendi.
Subaşı Tapınağı’yla birlikte beş mekan daha Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nden listeye dahil edilen ilk yerler oldu. Kucha Nehri’nin kıyısında, küçük bir alüvyon platoya kurulu 190 bin metrekare genişliğindeki Subaşı Tapınağı, bir zamanlar kadim Kucha Krallığı’nın bulunduğu Kucha ilçesinin 20 kilometre kuzeyinde yer alıyor. Tianshan Dağları’nın güney ucundaki ilçe güneyde Gobi Çölü’ne bakıyor. Subash’ın tam ortasından geçen Kucha Nehri, tapınağı doğu ve batı tapınakları olarak ikiye bölüyor. Uygur dilinde Subash su kaynağı anlamına geliyor.
Tapınak ilk olarak Wei-Jin Hanedanlığı (220-420) sırasında inşa edilmiş. Seçkin Kucha rahibi Kumara-jiva (344-413) burada ibadet edermiş. Kumara-jiva’nın yaptığı çok sayıda sutra çevirisiyle Çin Budizmi’nde bir devrime yol açtığına inanılır.

Subaşı Tapınağı en görkemli günlerini, 10 bin rahibe ev sahipliği yaptığı ve sayısız hacı tarafından ziyaret edildiği Tang Hanedanlığı (618-907) sırasında yaşamış. 630’larda o zamanki başkent Chang’an’dan yola çıkarak kadim Hindistan’a gitmek üzere yaptığı batı seyahati sırasında efsanevi rahip Xuanzang’ı ağırlamış. Subaşı’nda iki ay kalan ve vaazlar veren Xuanzang, sehayahatnamesi “Batı Bölgeleri Hakkındaki Büyük Tang Kayıtları”nda Subaşı’nın doğal güzelliklerini ve burayı ziyaret eden mümin hacıların sonsuz akışını anlatır. Ancak tapınak 13. yüzyıl ile 14. yüzyılın ortaları arasında bir zamanda terk edilmiş.
Toplumsal değeri büyük
Subaşı Tapınağı, yaklaşık bin yıl boyunca Çin’in Batı Bölgeleri’nde büyük bir öneme sahipti ve Doğu ile Batı arasındaki kültürel iletişimde merkezi bir rol oynadı. Bu yüzden kalıntılarına taşıdığı tarihi, sanatsal, bilimsel ve toplumsal değerden ötürü büyük değer veriliyor. Tapınağın inşasında, Kuzeybatı Çin’in ve hatta Orta Asya’nın toprak kalıntılarında görülen çeşitli özgün teknikler kullanılmış.
Tapınağın batı kısmında, pek çok Budist yapı hala ayakta, ana salonun kuzey, batı ve güney duvarları başta olmak üzere. Salonun çevresi 318 metreydi ve içinde küçük bir salon daha ve duvarlarında Budist nişler bulunuyordu. Ana salonun dışında batı tarafında rahiplerin yatakhaneleri ve meditasyon odaları; kuzeyde de 50 metre ötedeki uçurumun kenarına kazılmış ve rahiplerin meditasyon için çekildiği mağaralar vardı. Bu mağaraların içinde birkaç duvar resmi de bulunuyor ve duvarlarda tasvir edilen karakterlerin kadim Kucha’ya ait olduğu saptandı. Bu meditasyon mağaralarının tarzı tamamen Subaşı’ya has.
Ana salonun altmış metre batısında pagodaların en muhteşemi bulunuyor. Kare bir temelin üzerine inşa edilmiş pagodanın güneyindeki yamaçtan doğrudan ikinci kata çıkabiliyorsunuz. İkinci katın tam ortasına çatıyı desteklemek için taş bir sütun yerleştirilmiş. Kucha’nın bulunduğu Aksu ilinde bu tür bir pagoda görebileceğiniz yegane yer burası. 13.2 metre yüksekliğindeki pagoda batı tapınağının en iyi korunmuş yapısı.
Doğu ve Batı sentezi
2012’de Kucha ilçesinin miras bölümü, Kuzeybatı Üniversitesi Kültürel Miras Okulu’yla işbirliği içinde Subash’ta bir kazı çalışması yürüttü. Özgün Han tarzında bir pagodanın kalıntılarının bulunmasıyla Batı Bölgeleri ile Merkez Ovaları arasındaki yakın bağlar ve karşılıklı etkileşim ispatlanmış oldu.

Pagoda, nehrin hemen yanındaki batı tapınağının merkezinde yer alıyor. Arkeologlar, Xi’an’daki Dev Yabani Kaz Pagodası ve Küçük Yabani Kaz Pagodası’nda olduğu gibi Çin’in iç bölgelerinde yaygın bir şekilde görülen kalın saçakları ve piramit şeklini hemen tanıdı. Oysa Kucha’daki yerel Budist pagodalarda, Orta ve Batı Asya tarzına has bir şekilde, karakteristik ters dönmüş kase formu kullanılıyor.
Tarihi kayıtlar, ülkenin Tang Hanedanlığı döneminde Batı Bölgeleri’yle yeniden birleştikten sonra bir barış ve refah dönemine girdiğini gösteriyor. 656’da imparator Kucha’nın batı bölgesinin idare organının merkezi olmasını emretti. Bu gelişmeyle birlikte iç bölgelerle iletişim güçlendiğinden Kucha, Merkez Ovaları Budizmi’nden daha fazla etkilenmeye başladı. Bu koşullar altında, Kucha Budizmi’nin kültür ve sanatı, keşfedilen Han tarzı pagodanın ortaya koyduğu gibi, iç bölgelere has unsurlarla birleşti ve yeni özellikler edindi.
1903’te Otani Kozui’nin şefliğini yaptığı bir araştırma ekibi, Subaşı’da ahşap bir kutu keşfetti ve bunu ganimet olarak Tokyo Ulusal Müzesi’ne götürdü. Budist kutsal emanetlerin korunması için kullanılan kutunun kapağının üzerinde dört çıplak çocuğu müzik çalarken, kenarlarında da dans ederken gösteren resimler bulunuyordu.
Bölgede keşfedilen diğer tarihi eserler arasında Han Hanedanlığı’ndan (M.Ö. 202-M.S. 220) Tang Hanedanlığı’na kadar uzanan bir dönemden kalma Çin sikkeler, üzerinde Sasani Pers İmparatoru II. Hüsrev’in resmi bulunan gümüş sikkeler, duvar resimleri, kil heykeller, üzerine kadim etnik karakterler işlenmiş ahşap çıtalar bulunuyor.
(Kaynak: Yu Xiangjun’un China Today Türkiye’deki haberinden özetlendi)