Jiangxi eyaletinin kuzeyindeki Ruichang şehrine bağlı Kaiyuan köyü bir vadiye kurulu. Güneyinde bir nehir var, kuzeyinden de bir yol geçiyor. Bu sakin, huzurlu köyün doğusu ve batısındaki çeltik tarlalarının gür yeşili, yıl boyunca pitoresk bir manzara oluşturuyor. 300 yıl kadar önce köy izole bir halde yabanın içindeydi…

(LI SHUANGXI /CHINA TODAY TÜRKİYE)– Vadi, kuzeydeki savaşın kaosundan kaçanların buraya sığınmasıyla ilk kez insan yerleşimine sahne oldu. Yorgun atalarım bu saklı ütopya bahçesini günlerce süren zorlu bir yürüyüşün ardından keşfetti. Yıpranmış sinirlerini onaracak kadar dinlendikten sonra burada yaşamaya karar veren bu azimli öncüler kimliklerini gizledi ve gece gündüz çalışarak Kaiyuan köyünü inşa etti. Burası benim sevgili memleketim…

Her martta vadi, yamaçlardan düzlüğe, tarlalardan derelere kadar altın rengi çiçeklerle süsleniyor. Kışın sonu ve baharın başlangıcı, pirinç ekimi için nadas zamanı; çiftçiler bu dönemde tarlalarına bol miktarda kolza ekiyor. Tohumlar, yılın başlarında İlkbahar Festivali’nden önce toprağa bırakılıyor. Şubat sonu-mart başı havalar ısınmaya başlayınca kolzalar hızla büyüyor ve yemyeşil vadi neredeyse bir gecede altın yaldızlarla kaplanıyor.

Bu mevsimde Çin’in soğuk kuzeyinden güneye trenle yolculuk eden herkes kuzeyden kaçmanın sevincini yaşar. Kuzey Çin Ovası hala pus içindeyken, Yangtze Nehri’nin kıyıları altın rengi çiçeklerle kaplı olur. Yalnız yapılan bir gece yolculuğunun sabahında trenin penceresinden baktığınızda gördüğünüz altın bahar insana neşe ve moral verir.

Kaiyuan köyündeki kolza çiçekleri çok çeşitli şekillerdedir. Vadi girişindeki otlakta kolzalar dört bir yana büyür; bazen yamaç ve yarlardan aşağıya sarkar. Köye vardığınızda da sizi ovalar ve tepelerden taşan bir çiçek denizi karşılar.

İnsanlar çoğunlukla Kaiyuan köyünü aynı eyalette bulunan ve benzer coğrafi özelliklere sahip bir turistik cazibe merkezi olan Wuyuan ile karşılaştırır. Ancak bizim köyümüzde beyaz duvar ve siyah kiremitlerden oluşan tipik Hui mimarisine rastlamazsınız. Köy, bunun yerine, sadeliği ve sükunetiyle gelenleri etkiler.

İlkbaharın başlarında Kaiyuan köyü.

Bahar zamanı tarlaların üzerinde kelebekler ve arılar uçuşur; köy sakinleri çalışırken çocuklar çiçeklere bezenmiş arazide saklambaç oynar. Bazı çocuklar pantolonlarının paçasını sıyırarak nehre girer, balık ve karides yakalar ya da su rezenesi toplar. Bundan bıktıklarında altın sarısı tarlalara uzanır ve berrak mavi gökyüzünü seyre dalar, temiz, mis gibi kokan havayı içine çekerek.

Mart sonu ile nisan başı arası, bu muhteşem çiçeklerin zirve yaptığı mevsimdir. Nisan başındaki Mezar Temizliği Günü’nde yağan bahar yağmurundan sonra tarlaların kenarları çiçek yapraklarıyla kaplanır. İnsanlar bu dönemde yas tutmak için evlerine döner ve atalarına saygılarını sunar. Çocuklar için ata mezarlarının ziyareti hüzün verici bir olay değildir. Kağıt para yakma, dua için mum ve tütsü yakma, kestane fişeği patlatma, hürmet sunma gibi gelenekleri, ailelerinin kılavuzluğunda, memnuniyetle sürdürür. Ondan sonra kalan boş zamanlarını ormanda değerlendirmelerine izin verilir. Onlar da ağaçların arasında dev mantar, sarı açelya çalısı ve lezzetli çapao gibi hazineler arar.

Kaiyuan’da bugünlerde bir takım değişimler yaşanıyor. Evler sürekli yenileniyor, genç insanlar iş bulmak için köyü terk ediyor ama genelde geri dönüyor. Ben yine de memleketimi düşündüğümde altın sarısı çiçek tarlalarının hatırasını sevgiyle anmaya devam edeceğim.

PERİ TERASLARI

Yöre halkı, köyün güneyindeki dağ sırasına “Eşik Dağları” diyor çünkü dağlar köyün güneyinde bir paravan gibi duruyor ve evinizin kapısını açtığınızda panoramik bir şekilde karşınıza dikiliyor. Diğer ihtişamlı dağlardan farklı olarak, 400 metre yüksekliğindeki Eşik Dağları, ışıltısını teraslı topraklarından ve gür, yeşim rengi meyve bahçelerinden alıyor. Dağların zirvesinde dönenip duran sis, bu büyüleyici manzaraya gizem katıyor.

Eşik Dağları, pitoresk bir manzara sunmanın ötesinde mistik kökenlere de sahip. Peri Terası olarak bilinen yüksek taş platform bir efsanenin geri planını oluşturuyor.

Bu hikayeyi ilk kez küçük bir çocukken, bambu yatağımda büyükannemin beni palmiye yapraklarından bir yelpazeyle serinlettiği mehtaplı bir yaz gecesinde dinlemiştim. Büyükannem, “Çok uzun zaman önce, inzivada yaşayan ölümsüz bir kadın meditasyon yaparken en nihayetinde aydınlanmaya ulaşır. Üç adım atar ve havaya yükselir. Terasta oturduğu yerin ve attığı üç adımın izi kalır” diye anlatmıştı efsaneyi.

İnternet, televizyon ve hatta hikaye kitaplarının bile olmadığı bir çağda, böylesi bir peri masalına mutlulukla inanırdık. Büyüyüp terası bizzat görme şansına eriştiğimde hikayeye ilgim yavaş yavaş kayboldu. Ama bazı keşiflerde bulundum. Peri Terasının doğusunda küçük bir köy ve bir çay bahçesi bulunuyordu. Çay yapraklarını toplama işini bitirdiğimizde dağa tırmanır ve öğle yemeğimizi terasta yerdik. O günler çocukluğumun en güzel zamanlarıydı.

Peri Terası üç katmanlı, düzensiz bir daire şeklinde. İlk katman geniş, yabani bitki ve çiçeklerin sardığı toprak ve taşlardan oluşuyor. İkinci kireçtaşı katman ise yüksek; çocukların tırmanmakta zorlandığı bir yar oluşturuyor. En üst katman ise doğudan batıya eğim yapan dar bir platform. Üzerinde batıya doğru kalçayı andıran girintiler ve üç ayak izi bulunuyor; bu da insanın aklına hemen efsaneyi getiriyor.

Bu tür hikayelerin çoğunun zamana bağlı kökenleri vardır. Peri Terası’nın altında Ölümsüz Grotto adını taşıyan doğal bir mağara bulunuyor. Köyün yaşlıları, mağaranın bir zamanlar onlarca metre derinliğinde olduğunu ve duvarlarında oyma Budist yazmalar bulunduğunu anlatır. Bugünlerde mağarayı sıklıkla yeraltı suları basıyor, dolayısıyla kimse içeri girip incelemeye cesaret edemiyor. Dolayısıyla mağaranın iç kısımları hala gizemini koruyor. Mağara yakınlarındaki bambu ormanının derinliklerinde kadim bir tapınağın kalıntıları bulunuyor. Bu huzurlu dağ ortamının barındırdığı uhrevi hava buradan kaynaklanıyor olabilir.

HAZİNE AVI

İlkbahar, dağ eteğindeki bu köye sadece yeşillik değil, çeşitli hazineler de getiriyor. Hatıramda kalanlar arasında çiçekler ve yabani meyveler bulunuyor. Çocukken kimse şeker ya da şekerleme hayali kurmazdı, büyükannemden çaldığımız şeker kristalleri dışında. Ancak dağlarda şahane şeyler keşfetmiştik, lezzetli çapao, açelya, bambu filizi, mor salkım, ahududu, yabani hurma, yabani kivi, dikenli iğde ve Çin akdikeni gibi.

Bir ziyaretçi Peri Terası’nda yürüyüş yapıyor.

Çapao, kamelya oleifera meyvesinin bir türü. Genelde açık yeşil ya da gri renkte olur ve yarı saydam kabuğunu portakal gibi soyarak yediğiniz içi boş bir şeftaliye benzer. Sıra dışı bir şekli olmasına rağmen tatlıdır ve çok güzel kokar. Kamelya oleifera, verdiği çeşitli meyveler ve rengi yeşilden griye dönen kalın yaprakları nedeniyle garip bir ağaçtır. Biz çay ağacı derdik; meyvesinin tadı çapaoya benzer ama daha az suludur.

Ahududu benim en sevdiğim yabani meyveydi. Küçük çileği benzerler ve dikenli asmalarda yetişir. Köylüler bu küçük meyveye baloncuk derdi. Ahududu buğdayla aynı zamanda olgunlaştığı için insanlar bu meyveye buğday baloncuğu da derdi.

İnsanlar asmalardan sarkan ve çimen gibi kokan bu tatlı-ekşi meyvenin tadına bakmadan geçemezdi. Modern hayat kırsaldaki çocukların çikolata ve yoğurt gibi lezzetlerle tanışmasını sağladıysa da bugün bile kimse buğday baloncuklarının cazibesine karşı koyamıyor. Annem bunları bir mendilin içine koyar ve ineklerin boynuzunda eve taşırdı.

Babam da odun kestikten ya da tarlada çalıştıktan sonra eve dönerken mutlaka taze meyve getirirdi, nasıl bugün şehirlerde anne babalar iş seyahatinden dönerken çocuklarına hediye getiriyorsa… Taze buğday baloncuğu ilkbaharın geçip gittiğine işaret eder. Ama yabani meyveler dağların derinliklerinde, gelip onları keşfedecek gezginleri beklemektedir hala…(LI SHUANGXI bir ürün ambalaj tasarımcısıdır).



Yazar: Kerem Kofteoglu
1963’te Mardin’de doğdu. İlk ve lise eğitimlerini İstanbul’da tamamladı. Dünya gazetesinde Reklam Bölümü'nde işe başladı. Sonra İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nı takip eden muhabirlerden biri oldu. Daha sonra sırasıyla Hürriyet Gazetesi’ne bağlı haftalık Ekonomist Dergisi ve Sabah grubunun Para dergisinde çalıştı. Bir dönem Turizm Yazarları Derneği’nin (TUYED) Başkanlığını yürüten Köfteoğlu, halen çeşitli dergilerde serbest gazetecilik yapıp, bazı kurumlara basın ve turizm danışmanlığı hizmeti veriyor.