- 19 Ocak 2022
- Yayınlayan: Kerem Kofteoglu
- Kategori: Son Yazılar
Çinle ilgili Konfuçyüs, Çin Felsefesinin Temelleri, Pratik Çince, Çin Yazısı, Çince Temel Dilbilgisi gibi konularda başvuru kitapları yazan Prof. Dr. Bülent Okay, “Çin Kaynaklarına Göre Çin Kültürüne Katkı Sağlayan Orta Asya Kökenli Kişiler” adıyla yeni bir kitap yayınladı.
Türk Tarih Kurumu yayınlarından çıkan kitabın önsözünde Prof. Dr. Bülent Okay özetle şunları yazmış: “Yeni bir devlet kuran Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, ulus bilinci yaratmak için öncelikle, ‘ortak dil’ ve ‘ortak tarih’ bilincinin olması gerektiğine inanmaktadır. Bu konuların araştırılması için Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu’nun kurulmasını sağlar. Bu iki kurum, Türk kültürünü, tarihini ve dilini araştıran bilim insanlarının özgür biçimde çalışmaları için özerk bir yapıda kurulmuştur.”
Bilim insanlarının yetiştirilmesi için bir üniversite gerekli olmasından hareketle Atatürk’ün, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin kurulmasına öncülük ettiğini hatırlatan Prof. Dr. Okay “Akademisyen ihtiyacı için, Nazi Almanya’sından kaçan çoğunluğu Yahudi asıllı bilim insanlarını Türkiye’ye davet eder. Her biri kendi alanında uzman olan bu bilim insanları, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde göreve başlarlar. Önce 16 kürsü kurulur. Kurulan ilk 16 kürsü içinde Sinoloji,Hindoloji, Sümeroloji, Hititoloji ve Hungaroloji gibi kürsüler yer almaktadır. Sinoloji, Hindoloji, Sümeroloji, Hititoloji ve Hungaroloji gibi kürsüler ne işe yararlar? Günümüzde pek çok kişi, kurulan bu kürsülerin ne işe yaradıklarını anlamaktan uzaktır. Bu konuya kısaca değinmekte yarar görmekteyiz. Türk tarihi ve kültürü ile ilgili ilk bilgiler Çin kaynaklarında bulunmaktadır” diyor.
BİZ KİMİZ? SORUSUNUN YANITI
“Şimdi kendimize şu soruyu soralım: ‘Biz kimiz?’ Bu soruya ‘Biz Türküz’ diye cevap veririz. Sorulara devam edebiliriz. Neden bize ‘Türk’ denmektedir? Şeklinde yazan Prof. Dr. Okay şöyle devam ediyor: ‘Türk’ ne demektir? Atalarımız kimdir? Biz nasıl bir ulusuz? Elbette herkesin kendine göre bir cevabı vardır. Kim ne derse desin, Türklerin bazı özellikleri vardır ki bunlar hiçbir koşulda değişmez.
Örneğin; cesaret, yiğitlik, vatanı için seve seve canını vermek gibi özellikler biz Türkler için asla değişmez hasletlerdir. Savaşmaktan ve ölmekten korkmayan, cesarette sınır tanımayan, tutsak yaşayamayan, damarına basıldığı zaman ne yapacağı belli olmayan bir ulusuz. Yardıma muhtaç olana elini uzatan, zorbaya ve zorbalığa karşı direnen bir ulusuz. Ekmeğini taştan çıkaran, çalışkan ve ekmeğini paylaşmasını bilen, konuksever bir ulusuz.”
Eskiden, Çin belgelerine ulaşmak günümüzdeki gibi kolay olmadığını anımsatan Prof. Dr. Okay şöyle yazıyor: “Bilim insanları kısıtlı imkânlarla çalıştılar. Genellikle Batı kaynaklarından yararlandılar. Ancak batılı bilim insanları, ‘tarafsızlık’ maskesi altında, hep taraflı çalışmalar yapmışlardır. Onların çalışmalarına dayanılarak yapılan çalışmalar sonucunda, Türk tarihi ile ilgili bazı yanlış bilgiler meydana çıkmıştır. Bunları anlayabilmek ve süzebilmek için, Çince bilmeniz ve Çin tarih ve kültürünü çok iyi bilmeniz gerekmektedir.
Türklerle Çinliler arasında en güçlü bağlardan biri de ‘Çin Seddi’dir. Ortalama 10 metre yüksekliğe ve 7.000 kilometre uzunluğa sahip olan Çin Seddi, Çinliler ile Türkler arasında sınırı belirleyen bir yapıdır. Biz Türkler, “Çinliler bizden korktuğu için Çin Seddi’ni inşa ettiler diye övünürüz. Özellikle de tarihçilerimiz bu konuda konuşmayı çok severler. Oysa sorulması gereken soru şudur: “Çinliler güçlüyse duvara ihtiyaç yoktur. Türkler güçlüyse, bu duvarı yaptırmazlar.”
SİNOLOJİ ÇALIŞMALARININ AMACI
Batı dünyasının 1800’ün başlarından itibaren, “Doğu Araştırmaları”, “Sinoloji Çalışmaları” gibi başlıklar altında Çin’i araştırmaya başladığını, burada amacın kendi kültür ve dinlerini yayıp kendilerine yeni pazarlar bulmak olduğunu belirten Prof. Dr. Okay şöyle devam ediyor: “Bizim Çin ve Çinceye yönelmemizin amacı farklıdır. Türk tarihi ve kültürü ile ilgili en eski yazılı belgeler, Çin arşivlerinde bulunmaktadır. Bundan dolayı biz Türkler, tarihimizi ve kültürümüzü öğrenebilmek için, bu belgeleri inceleyip Türkçeye kazandırmak zorundayız. Çin arşivleri, bizler için son derece önemli bilgiler içermektedir.
Bu kitapta, Çin uygarlığına katkıda bulunan Orta Asya kökenli kişilerin soy kütükleri tek tek saptanmış, ilgili oldukları alanlara göre gruplandırılmış ve yaptıkları işler anlatılmıştır. “Orta Asya Kökenli” teriminin ne anlama geldiğini ve neden böyle bir terim kullandığımızı açıklamak, hiç şüphesiz okuyucuyu aydınlatacaktır. Aynı zamanda, bazı yanlış düşüncelerin oluşmasına da engel olacaktır.
Kitabımız; zaman açısından M.S. 581 ile M.S. 907 yılları arasındaki dönemi, coğrafi açıdan da Sui-Tang Hanedanları döneminde Çin sınırları içinde kalan bölgeyi kapsamaktadır. Ele alınacak kişiler, söz konusu zaman dilimi içinde Orta Asya Türk Kültür Alanı içinden çıkan ve Çin’e yerleşmiş olan Türk kökenli kişilerdir. Ancak, soy kütük belgeleri çok eski tarihleri kapsadığı için çalışmamızın sınırları, hem zaman hem de coğrafya açısından çok daha eskilere gidebilmektedir.
Özetlersek; kitabımız, Orta Asya Türk Kültür Alanı içinden çıkan ve Çin’e yerleşmiş olan Türk kökenli kişileri kapsamaktadır. Kitabın adı önceden belirlendiği için, değiştirilmesi mümkün olamamıştır. Türk tarihi ile ilgili olarak, daha önce böyle bir çalışma yapılmış değildir. Bu çalışma, alanında yapılan ilk çalışma özelliği taşımaktadır.”