ABD’li Damat Zachary : Çin’de Güvenlik İçinde Yaşanıyor…

Beijing’de yaşayan Kaliforniyalı Zachary (Zach) Lundquist, Hangzhoulu Çinli eşiyle 10 yıl önce tanışıp evlendi. Çinli bir ailenin damadı olarak Zach, 2020 yılının İlkbahar Festivali tatili sırasında Çinli ailesini ziyaret etmek için eşiyle birlikte Çin’in doğusundaki Zheijang eyaletine bağlı Ningbo liman kentinin bir adası olan Daxie Adası’na gitti.

Bu, evlendiklerinden beri birlikte geçirdikleri onuncu Çin Yeni Yılı’ydı ve belki de en unutulmazıydı. “Yurtdışındaki arkadaşlarım sık sık soruyor: ‘Çin güvenli mi?’ Onları ‘Elbette! Covid-19’un yayılmasının önüne geçmek için burada herkes elinden geleni yapıyor’ diye yanıtlıyorum” diyor Zach.

Çift, Daxie Adası’nda kaldığı iki haftaya yakın süre boyunca yöredeki akrabalarının bir tekini bile ziyaret etmedi. Neyse ki nispeten küçük ve kent yaşamının merkezinden uzak olması nedeniyle adada hiç Covid-19 vakası yoktu. “Kesinlikle çok sessiz bir Çin Yeni Yılı oldu; aile üyeleri ve arkadaşlar bir araya gelemedi, aile yemeği yenmedi, havai fişek bile patlatılmadı. Her zamanki festival havasından eser yoktu” diyen Zach’e göre, “Bu yılki İlkbahar Festivali, gelmiş geçmiş en sessiz festivallerden biri olarak tarihe geçti”.

Günlük yaşam düzeni de çok basitleşti: sabah kalk, haberleri kontrol et, özellikle Wuhan’la ilgili olanları, evde egzersiz yap, yemek ye, aile üyeleriyle sohbet et… Aile üyeleri, yürüyüş yapmak için bile dışarıya çıkmaktan kaçındı. Zach, bir gün pencerenin önünde otururken bir aracın mahallede dolaştığını duydu; araç hoparlöründen yapılan duyuruda insanlara evde kalmaları, maske takmaları ve sık sık ellerini yıkamaları söyleniyordu.

Tepeden tırnağa korunma

İki hafta sonra çift Beijing’e dönecek cesareti buldu. Tren istasyonuna giderken geçtikleri çok sayıda kontrol noktasında çiftin sürekli ateşi ölçüldü ve kimlikleri kaydedildi. Zach ve eşi, sonunda 4 Şubat’ta Beijing’e giden bir trene bindi. Bu, Çin’in Covid-19’un yayılmasını engellemek amacıyla aldığı önlemleri bizzat görmek açısından çift için ilginç bir deneyim oldu.

Beijing’e vardığında çift derin bir nefes aldı. Mahalle komitesi, başka bir şehirden geldikleri için çiftin 14 gün kendini karantinaya almasını istedi. Başlangıçta mahallenin girişinde sadece bir güvenlik görevlisi vardı ve insanların ateşini ölçüyordu. Sonra giriş çıkışlarda kapıda göstermeleri gereken küçük kartlar almak zorunda kaldılar. Karantina günlerinde online platformlardan bol bol gıda satın aldılar. 14 günlük karantina süresi sona erdiğinde çift yeniden evlerinin yakınındaki marketten alışveriş yapmaya başladı.

Salgın döneminde Zach’in iş yerindeki kafeterya öğle yemeği için sadece paket servis veriyordu. Durum iyileşince büfe tarzı yemek hizmeti yeniden başladı. Ancak Zach bu sefer de insanların sosyal mesafe kurallarına uyması için masayı ikiye bölen plastik bir bariyer eşliğinde tek başına yemek yemekte zorlandığını fark etti. “Yemeğin çalışma arkadaşlarınızla birlikte gerçekleştirdiğiniz sosyal bir etkinlik olması gerekirken artık kafeteryada yemekler çoğu insanın kendi başına karnını doyurduğu sessiz bir dünyaya dönüşmüş durumda” diye yakınan Zach, iç geçirdikten sonra, “Ne yapalım, koronavirüsü kontrol altına almak için hepimiz fedakarlıkta bulunmaya hazırız” diyor.

Pasifikin diğer yakasından…

Zach salgın sırasında ABD’deki ailesiyle düzenli haberleşmek için büyük çaba sarf etmiş: “Ailemi her hafta görüntülü olarak arıyorum. Başlangıçta ailem bizim için endişeleniyordu ama sonra biz Covid-19 salgınının ABD’deki seyri için kaygı duymaya başladık, özellikle New York hakkındaki haberleri gördükten sonra.

Ama aslında ABD’de her yer salgından New York kadar etkilenmedi.” Vaka sayısının nispeten az olduğu Orta Kaliforniya’da yaşadıkları için Zach’in anne-babasının hayatı bu süreçte fazla kesintiye uğramamış. Bir çok Amerikalı gibi Zach’in anne-babası da dışarı çıkarken maske takmaya direnç gösteriyor. “Gerekli olmadığını düşünüyorlar” diyor Zach, “ve biz de güvende olmaları için onları sık sık uyarmak zorunda kalıyoruz”.

Genel sağlık önlemlerinin yanısıra, çift yıllardır “sabahları iyi kahvaltı etme” ilkesini hayata geçirmeye çalışıyor; salgın döneminde de aynısını yapmışlar.  Zach, salgın sürecinde, düzenli bir günlük programa sahip olmanın da çok faydasını görmüş. Evden çalıştığı dönemde bile her sabah 5’te kalkıp spor yapmış, sabah okumasının ardından düzenli bir kahvaltıyla işe başlamış. Zach, düzenli bir yaşamı sürdürmenin psikolojik olarak da kendisine yardımcı olduğu kanısında: “Dışarıda ne olup bittiğini kontrol edemeseniz bile içeride belirli bir düzeni korumaya çalışabilirsiniz.”

Online sosyalleşme patladı

Zach, salgın sırasında yaşanan büyük değişikliklerden bahsederken kendisini en çok zorlayan şeylerden birinin insanlarla daha az kişisel etkileşime girmek olduğunu söylüyor. “Dostları her zamanki gibi ziyaret etme rahatlığından uzak kalmak, yüz yüze etkileşimin azalması benim için büyük zorluk” diyen Zach sonra gülümseyerek ekliyor: “Grubumuzdaki katılımcılar arasında her kesim ve kültürden insanlar vardı. Bizzat bir araya gelmemiz imkansızlaşınca Tencent’in online toplantı odasını kullanarak online buluşmaya başladık.”

Zach ve eşi, bir kaç ay önce, evli çiftlere yönelik, eşler arasındaki ilişkiyi geliştirme ve zenginleştirme konulu—tamamı İngilizce—sekiz haftalık bir online programa katıldı. Kursu tamamladıktan sonra başka çiftler için bu programa ev sahipliği yapmaya başladılar ama kursun dili bu sefer Çince’ydi.

Zach, ayrıca, dünyanın geri kalanını koronavirüsle mücadele etmek için birleşmeye teşvik etmek amacıyla bir şarkı kaydeden bir bulut şan grubunun kuruluşuna iştirak etmiş. Bu prodüksiyonda piyano çalıp şarkı söyleyen Zach, gruba katılmaktan çok memnun: “Çin’de salgın yayılırken bir çok ülke Çin ve özellikle Wuhan’daki insanlar için cesaret verici videolar kaydetti. Bunun sonucunda, Çin’deki insanlar da dünyanın geri kalanına dayanışma ruhumuzu sergileyen cesaret mesajları yollamak istedi. Bunun bir parçası olmaktan çok mutluyum!”

Covid-19’dan çıkarılan dersler

Bu salgından herkesin çıkarması gereken temel ders, yaşamın kıymetli olduğu. Zach’in belirttiği gibi, “Sahip olduklarımızın kıymetini çoğu zaman bilmiyoruz; istediğimiz şeyleri yiyebilmenin, canımızın çektiği yere gidebilmenin, dilediğimiz insanlarla görüşebilmenin, ama en önemlisi maske takmadan taze bir gülü koklayabilmek, hastalık kapma korkusu olmadan mağazaları dolaşabilmek gibi basit hazların…”

Zach, bu süreçte, insanların övündüğü yüksek teknolojiler üzerine de epey kafa yormuş: blok zinciri, yapay zeka, sürücüsüz araçlar ve 5G gibi teknolojilerle donatılmış bu modern çağda bazen insanın yenilmez olduğunu, tüm dünyayı elinde tuttuğunu ve onunla istediğini yapabileceğini düşünüyoruz. Derken yeni koronavirüs gibi bir şey ortaya çıkıyor ve insanlar olarak hala öğrenmemiz gereken çok şey bulunduğunu fark ediyoruz.

Zach, “Bu küresel kriz esnasında, tüm ülkeler dayanışma ruhu içinde birbirlerine yardım etmek için birlikte çalışmalı. Her insan ve ülkenin uluslararası topluluğun bir üyesi olduğu, Çin Cumhurbaşkanı Şi Jinping’in ifadesiyle, ‘ortak geleceğe sahip bir topluluk’ olduğumuz bu süreçte iyice belirginleşti, bazı ülkeler daha büyük, bazı ülkeler daha küçük olsa da” diyor.

Salgın sonrasına ilişkin de Zach şunları söylüyor: “Salgın bittiğinde yapacağım ilk şey, ailemle birlikte seyahate edebileceğim, daha önce gitmediğimiz bir yer bulmak olacak, sadece dinlenmek, yaşamın gerçek, basit ve iyi anlarının tadını çıkarmak için.” Zach ve ailesi o günün yakın olduğu umudu içinde…

(Kaynak: Zhou Lin’in China Today’deki haberinden özetlendi)



Yazar: Kerem Kofteoglu
1963’te Mardin’de doğdu. İlk ve lise eğitimlerini İstanbul’da tamamladı. Dünya gazetesinde Reklam Bölümü'nde işe başladı. Sonra İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nı takip eden muhabirlerden biri oldu. Daha sonra sırasıyla Hürriyet Gazetesi’ne bağlı haftalık Ekonomist Dergisi ve Sabah grubunun Para dergisinde çalıştı. Bir dönem Turizm Yazarları Derneği’nin (TUYED) Başkanlığını yürüten Köfteoğlu, halen çeşitli dergilerde serbest gazetecilik yapıp, bazı kurumlara basın ve turizm danışmanlığı hizmeti veriyor.