KÜRESEL REFAHIN YOLU

Küresel eşitsizlik artık o kadar ciddi ki temmuz ayında 236 önde gelen ekonomist ve düşünür, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne ve Dünya Bankası Başkanı’na bir mektup yazarak onlardan eşitsizliği azaltma çabalarını iki kat artırmalarını istedi. Batı artan küresel ekonomik eşitsizliğin neden olduğu acıları büyük ölçüde görmezden gelirken Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi proaktif bir çözüm sunuyor. Yukarıda Hırvatistan’ın Komarna kentindeki Peljesac Köprüsü’nün inşaatından bir görüntü bulunuyor. Hırvatistan’ın güneyindeki Peljesac Köprüsü, Adriyatik Denizi kıyı şeridinin iki yakasını birbirine bağlıyor. Avrupa Birliği tarafından finanse edilen köprünün yapımını Çinli bir şirket üstlendi.

ROBERT WALKER * /CHINA TODAY –Küresel gelir eşitsizliği 1945’ten bu yana hiç olmadığı kadar hızlı büyüyor. 701 milyon insanın gereksizce günde 2.15 ABD Doları’ndan daha az bir gelirle geçinmeye zorlandığı bir dünyayı kimse tasvip edemez. Benzer şekilde, en zengin yüzde 10’luk kesimin dünya servetinin yüzde 76’sına sahip olmasını sadece bu kesim haklı gösterebilir, üstelik insanlığın yarısı servetten yalnızca yüzde 2 pay alırken.

Pratikte eşitsizlik, uzun vadeli sosyal ve ekonomik kalkınmayı tehdit ediyor, yoksulluğun azaltılmasına zarar veriyor, çevresel bozulmayı teşvik ediyor ve aşırı uluslararası göçü körüklüyor. Ülke bazında eşitsizlik suç, hastalık ve siyasi aşırılıkla ilişkilendiriliyor. Konfüçyüs uzun zaman önce bunun toplumsal huzursuzluğun bir nedeni olduğunu belirtmiş ve yöneticilerin “insanların çok az şeye sahip olması konusunda endişelenmediğini, zenginliğin eşitsiz dağılımı konusunda endişelendiğini” belirtmişti.

Zenginlik güce dönüşerek sömürüye ve hegemonyaya yol açabileceği için ülkeler arasındaki eşitsizlik de aynı şekilde zararlı. Ünlü İskoç filozof Adam Smith, 250 yıl önce sömürgeciliğin ilk aşamalarına tanıklık etmişti. Her zamanki keskin zekasıyla şu gözlemde bulunmuştu: “Avrupalılar tarafında güç üstünlüğü o kadar büyüktü ki bu onların uzak ülkelerde ceza almadan her türlü adaletsizliği gerçekleştirebilmesine olanak sağladı.” Çinli bilim adamı ve reformcu Kang Youwei, 1902 tarihli Büyük Uyum (The Great Harmony) adlı kitabında, uluslararası rekabetin getirdiği eşitsizliğe son verilmesini talep etti ve “adil bir dünya düzeninde evrensel eşitliği sağlayacağını” öne sürdüğü bir tür ulusötesi evrenselcilik önerdi.

EŞİTSİZLİK AZALTILIYOR

Küresel eşitsizlik artık o kadar ciddi ki temmuz ayında 236 önde gelen ekonomist ve düşünür, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne ve Dünya Bankası Başkanı’na bir mektup yazarak onlardan eşitsizliği azaltma çabalarını iki kat artırmalarını istedi. Amaçları, 2015 yılında oluşturulan Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne (SKH’ler) yönelik ilerlemeyi değerlendirmek üzere eylül ayında düzenlenecek küresel zirvenin sonucunu etkilemekti.

2023 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri Zirvesi’nden çıkan Siyasi Bildirge, “sosyal koruma sistemleri ve evrensel sağlık sigortası da dahil olmak üzere, artan eşitsizlik dalgasını durduracak politikalar izlenmesi” ve “yoksulluğu her yerde ortadan kaldırmak için kapsamlı ve hedefe yönelik önlemler” alınması ihtiyacını kabul ediyordu.

Ancak bu, 2015’te üzerinde mutabakata varılan yerine getirilmemiş taahhütlerin yeniden ifade edilmesinden başka bir şey değil. Ayrıca sosyal korumanın sağlanması yoluyla yoksullukla mücadele etmek esas olsa da bu yaklaşım eşitsizliğin nedeninden ziyade sonuçlarına eğiliyor. Adam Smith’in de fark edeceği gibi, eşitsizliğin nedeni, ekonomik ve jeopolitik gücün küresel kuzeyde yoğunlaşması.

Bu nedenle, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlar tarafından temsil edilen “kurallara dayalı uluslararası düzenin” zaten zengin olanların çıkarlarını desteklemeye ve korumaya hizmet etmesi bir tesadüf değil. Bu durum, “uluslararası finansal mimari reformunu” ve “DTÖ üyelerinin gerekli reforma yönelik çalışma taahhüdünü” “destekleyen” ve “çok taraflı kalkınma bankalarını ek finansman tedariki için ileri adımlar atmaya teşvik eden” Siyasi Deklarasyon’da da kabul ediliyor. Ancak somut öneriler olmayınca bu metin 2015’teki hedeflerin tekrarlanmasından öteye geçmiyor.

EKONOMİK YÜKSELİŞ

Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkmasıyla başlayan eşitsizlikteki önlenemez artışın ancak 1930’lardaki Büyük Buhran sırasında ve 2. Dünya Savaşı sonrasında önüne geçilebildi. Ayrıca Çin’in Milenyum’un başlangıcından itibaren açıkça belirginleşen ekonomik yükselişiyle de geçici olarak durduruldu.

Batı, sömürgelerden çekilirken, 1970’lerde “yeni bir uluslararası ekonomik düzen” baskısına tepki verirken ve daha yakın zamanlarda eşitsizliği proaktif olarak azaltabilecek politikalara direndi. Batı, hiç bir zaman 1970 yılında bir BM kararında mutabakata varılan düzeyde denizaşırı kalkınma yardımı sağlamadı, 2001 yılında DTÖ ticaret müzakerelerinin Doha turunda öngörüldüğü gibi dünya ticaretinde reforma gitmedi ve iklim değişikliği konusundaki taahhütlerini de yerine getirmedi.

Çin ise, tam aksine, 2011 yılında kişi başına düşen GSYİH’si 5 bin 400 ABD Doları’na yükseldikten ve üst orta gelirli ülke statüsüne ulaştıktan hemen sonra, 2013 yılında, Cumhurbaşkanı Xi Jinping’in duyurduğu Kuşak ve Yol Girişimi’ni (KYG) başlattı. ABD’li profesörler Michael Bennon ve Francis Fukuyama’nın ifade ettiği gibi, bu girişimin “gelişmekte olan ülkelerde Batı’nın harcamalarını gölgede bırakan insanlık tarihinin en büyük ve en iddialı altyapı geliştirme projesi” olduğu kanıtlandı.

KYG temel bir ihtiyaca cevap veriyor. Ülkeler küresel ekonomiye bağlanmak için fiziksel altyapıya (karayolları, demiryolları, limanlar ve havalimanları) ihtiyaç duyar. Batılı yardımların çoğu, devam eden bağışçı katılımıyla fiziksel olmayan altyapıya yönlendirilirken, KYG gerekli fiziksel altyapının tek seferlik inşası için mali ve teknik kaynakları sağlıyor.

Batı’nın yardımlarından farklı olarak, KYG’den gelen destek, uygulanması zaman alan ve ulusal egemenliği ihlal edebilecek, ideolojik olarak yönlendirilen politika reformlarına bağlı değil. Ayrıca girişim, Batı’nın yardımlarında olduğu gibi bağışçı-alıcı veya müşteri-devlet ilişkisini dayatmak yerine işbirliğine dayalı bir ortaklık sunuyor.

KYG GELİŞİYOR

KYG gelişmeye devam ediyor ancak stratejik amaç, Çin’den Orta ve Batı Asya’ya— Pakistan’ın Gwadar şehrine; Bangladeş, Hindistan ve Myanmar’a; Çinhindi Yarımadası’ndan Singapur’a; Moğolistan ve Rusya’ya; Yeni Avrasya Kara Köprüsü üzerinden Hollanda’nın Rotterdam ve Belçika’nın Anvers kentlerine—uzanan altı koridor boyunca kara ve deniz ağları aracılığıyla Asya’yı Afrika ve Avrupa’ya bağlamak.

Altyapının “sert bağlantılılığının”, ilgili ülkelerdeki politikaların, kanunların ve yasal düzenlemelerin yanı sıra işbirliği kurallarının koordinasyonunu ve uyumunu içeren “yumuşak bağlantı” ile tamamlanması gerektiği erken bir zamanda fark edildi. 2015 yılında dijital iletişime olan bağımlılığın artması, “Dijital İpek Yolu” önerisine yol açtı.

Birleşmiş Milletler’e üye 193 devletin 152’si KYG’ye katıldı; mutabakat zaptı imzalamayan ülkelerin çoğunluğunu Kuzey Amerika, Latin Amerika ve Avrupa’nın yüksek gelirli ülkeleri oluşturuyor. Ortadoğu’da yalnızca ABD’nin yakın müttefikleri Ürdün ve İsrail KYG’ye katılmadı. Aynı şekilde, ABD’nin QUAD stratejik ittifakına üye Avustralya, Japonya ve Hindistan da KYG üyesi değil.

ABD ve müttefiklerinin KYG’ye tepkisi önce eleştirmek, sonra taklit etmek oldu. Planın aslında çok çekici olduğundan, G7 ve çokuluslu kalkınma bankalarından gelen finansmanı etkisiz gösterdiğinden yakındılar. KYG’nin imtiyazlı faiz oranları sunduğu söylendi. Ayrıca kredilerin çoğunlukla devlet tarafından finanse edilmesi, çok az koşul getirmesi ve yardımdan ziyade yatırıma yönelik olması, Batı normlarına meydan okuyordu. Daha sonra, ABD’nin yurtiçi politikaları küresel faiz oranlarını yukarı çektiğinde, Çin diğer ülkeler üzerinde nüfuz kazanmak, onların altyapılarını ele geçirmek ve hatta ABD’ninkilere denk stratejik tesisler elde etmek için KYG’yi kullanarak “borç tuzağı diplomasisi” yürütmekle suçlandı.  Japonya, KYG’yi taklit etmeye—veya ona karşı koymaya—çalışan ilk ülke oldu.

ASYA SEFERBERLİĞİ

Özel sektörün finansal kaynaklarını ve teknik bilgisini “dünyanın dört bir yanından Asya’ya” seferber etmek amacıyla 2015 yılında “Kaliteli Altyapı Ortaklığı”nı başlattı. 2018 yılında ABD, Uluslararası Kalkınma Finansmanı Kurumu’nu oluşturdu ve Japonya ve Avustralya ile birlikte 2019 yılında kaliteli bir altyapı sertifikasyon programı olarak “Mavi Nokta Ağı”nı başlattı.

Ancak belki de en aşikar tepki G-7’den geldi. Kurulan “Küresel Altyapı ve Yatırım Ortaklığı”, 2027 yılına kadar, altyapının geliştirilmesi için çoğunluğu özel sektörden olmak üzere 600 milyon ABD Doları tutarında fonu harekete geçirmeyi amaçlıyor.

Stratejik gelişime sağlanan ek finansman elbette her zaman memnuniyetle karşılanması gereken bir şey ancak Batılı hükümetlerin buradaki motivasyonu kalkınma değil, jeopolitika. Reuters Haber Ajansı’nın açıkladığı gibi, amaçları “dünya giderek rakip kamplara bölünürken gelişmekte olan ülkelerle ilişkileri geliştirmek ve bu ülkelerin Çin’in kollarına düşmesini önlemek.” ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da ABD hegemonyasının korunması gerektiği konusunda gayet şeffaftı—KYG’ya verilecek en iyi tepkinin “ABD’nin liderliği üzerine kurulan ve onu temsil etmeye devam eden Dünya Bankası ve IMF aracılığıyla” olacağını iddia etti.

Adam Smith, Sullivan’ın mantığını anlasa da muhtemelen tasvip etmezdi. Smith, Batı hegemonyasının “dünyanın farklı yerlerinde yaşayanların” “karşılıklı korku” ve “birbirlerinin haklarına saygı” duymasına yetecek “cesaret ve güç eşitliğine” ulaşmasıyla zorunlu olarak ortadan kalkacağı bir zamanı tasavvur etmişti.

Çin’in kısa süre önce yayınlanan Küresel Ortak Gelecek Topluluğu: Çin’in Teklifleri ve Eylemleri adlı teknik incelemesi, korkuya değil, karşılıklı saygıya ve demokratik bir uluslararası ilişkiler modeline dayalı post-hegemonik bir dünya vizyonu sunuyor. Demokratik bir uluslararası ilişkiler modeli, “uluslararası kuralların herkes tarafından yazılmasını, küresel meselelerin herkes tarafından yönetilmesini ve kalkınmanın meyvelerinin herkes tarafından paylaşılmasını” sağlayacak. Bu da Kang Youwei’nin umduğu gibi eşitsizliğin azaltılmasına ve “adil bir dünya düzeni”nin kurulmasına önayak olacak.

*Robert Walker, Oxford Üniversitesi Green Templeton College’da ordinaryüs profesör. Aynı zamanda İngiltere Kraliyet Sanat Topluluğu ve Sosyal Bilimler Akademisi üyesi.

110 TEU’ya eşdeğer mal taşıyan yük treni, Madrid’e gitmek üzere Çin’in doğusundaki Zhejiang eyaletinin Yiwu kentinden ayrılıyor. Bu, Çin-Avrupa yük trenlerinin bu yılki 10.000’inci yolculuğuydu.


Yazar: Kerem Kofteoglu
1963’te Mardin’de doğdu. İlk ve lise eğitimlerini İstanbul’da tamamladı. Dünya gazetesinde Reklam Bölümü'nde işe başladı. Sonra İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nı takip eden muhabirlerden biri oldu. Daha sonra sırasıyla Hürriyet Gazetesi’ne bağlı haftalık Ekonomist Dergisi ve Sabah grubunun Para dergisinde çalıştı. Bir dönem Turizm Yazarları Derneği’nin (TUYED) Başkanlığını yürüten Köfteoğlu, halen çeşitli dergilerde serbest gazetecilik yapıp, bazı kurumlara basın ve turizm danışmanlığı hizmeti veriyor.