- 13 Eylül 2020
- Yayınlayan: Kerem Kofteoglu
- Kategori: Son Yazılar
Diqing ya da Deqen, Yunnan-Guizhou Platosu ile Qinghai-Tibet Platosu’nun geçiş noktasında bulunuyor. Kadim tarihi, kendine has yeryüzü şekilleri, gizemli dinleri ve çok çeşitli etnik grupları, bu uzak bölgeye büyük bir cazibe kazandırıyor…
Qinghai-Tibet Platosu’nun karlı dağlarının derinliklerinde, efsaneye göre, sekiz yapraklı nilüfer şeklinde kutsal bir vadi vardır. Burada karlarla kaplı muhteşem dağlar, sarp geçitler ve yaban çiçekleri serpiştirilmiş alp meraları bulunur. Yunnan eyaletine bağlı Diqing Tibet Özerk İli’nin sınırları içindeki Shangri- La’dır burası…
Weixi ilçesindeki Gedeng Neolitik Bölgesi, 7 bin yıl öncesine uzanan bir insan yerleşimine tanıklık ediyor. Bölgede kazılarla ortaya çıkarılan yazılı tabletler, 2 bin 400 yıl öncesine ait zengin bir medeniyeti gözler önüne seriyor.
Güney İpek Yolu olarak da bilinen kadim Çay-At Yolu üzerindeki Diqing, Çin’in doğusu ile batısı, kuzeyi ile güneyi arasındaki alışverişin kesişme noktası. Yöre nüfusunun üçte birini oluşturan Tibetlilerin yanı sıra bölge, aralarında Lisu, Naxi ve Bai’nin de bulunduğu 25 farklı etnik topluluğa ev sahipliği yapıyor. Bu grupların hepsi, geçmiş nesiller boyunca birbirine giderek yaklaşan, birlikte gelişen kültürlerini korurken birbiriyle de uyum içinde yaşıyor.
Diqing, İngiliz yazar James Hilton’ın farklı etnik kökenlere sahip sakinleri huzurlu ve uzun hayatlar yaşayan Shangri-La adında yalıtılmış ama mutluluk verici bir vadiyi anlattığı Kayıp Ufuk [Lost Horizon] kitabını kaleme aldığı 1933’e dek dış dünya tarafından tanınmıyordu. Romanın 1937’de filmi de çekildi ve filmin tema şarkısı “Beautiful Shangri-La” bütün dünyaya yayıldı.
Kitabın Shangri-La’yı hayali bir yer olarak sunduğu düşünüldü. Tam yeri belirlenemedi, dünya genelinde birçok ülke kendi topraklarında olduğunu iddia etse de. Ama bugün, altmış yıldır süren araştırmanın sonuçları Shangri-La’nın Diqing’den başka bir yer olmadığına dair yeterince delil içeri- yor.
Shangri-La’nın okunuşu

“Shangri-La” kelimesinin İngilizce okunuşu, Tibetçe’nin Diqing’in başkenti Zhongdian’da kullanılan bir lehçesinden kaynaklanıyor gibi görünüyor. Tibetçe’de bu kelime “insanın kalbindeki ay” anlamına geliyor. Dahası romanda tasvir edilen halk kültürü ve doğal çevre Zhongdian’ı fazlasıyla andırıyor. 2001’de bölgenin adı resmen Shangri-La olarak değiştirildi.
Diqing’te, bölgenin kendine has coğrafi konumundan, karmaşık jeolojik yapısından ve keskin irtifa farklarından ötürü çok çeşitli yeryüzü şekilleri, dağlar, göller, buzullar, karstlar, meralar ve iklim kuşakları bulunuyor. Bölge, biyolojik çeşitlilik açısından da büyük bir zenginlik arz ediyor.
Shangri-La,Naxi halkının yaşadığı tarihi bir şehir olan Lijiang’dan 200 kilometre uzaklıkta. Lijang’dan kuzeye doğru giderken manzara artan irtifayla birlikte ani değişimler sergiliyor. Shangri-La’yı ziyaret edenler, Diqing’in ruhu olarak kabul edilen Ganden Songtsen Ling Manastırı’nı mutlaka görmeli.
1679’da bir kehanetin ardından beşinci Dalai Lama’nın buyruğu üzerine inşa edilen tapınak, Yunnan eyaletindeki en büyük Tibet Budist tapınağı. Bir yamacın yanında yükselen bu haşmetli kompleks, güneşte parıldayan yüksek ve varaklı pirinç çini tavanlarının yanı sıra ateş kırmızısı duvarları ve berrak bir mavi gökyüzüne karşı koyan siyah perdeleriyle cennet gibi bir atmosfere sahip. Bu tasarımı nedeniy- le tapınak “Küçük Potala Sarayı” olarak da biliniyor.
Ganden Songtsen Ling, sadece görkemli bir mimariye sahip olmakla kalmıyor, aynı zamanda beşinci ve yedinci Dalai Lama’lar döneminde yapılan altın kaplı sekiz Sakyamuni figürü, palmiye yaprağı el yazmaları ve altın yağ lambaları gibi geniş bir antika koleksiyonunu da barındırıyor. Kavisli koridorlarındaki freskler de çok güzel ve çarpıcı.
Meri Kar Dağı
Kayıp Ufuk’da, kanyonları karlı dağların ve piramit şeklinde karla kaplı bir zirvenin kuşattığı huzurlu bir mekan tasvir ediyor. Meri Kar Dağı’nın zirvesi Kawagarbo romanda anlatılan zirvedir.

Karlı dağlar, Diqing manzarasının en cazip unsurlarından biri. Bu bölgede Meri dışında Baimang, Haba, Balagengzong gibi karla kaplı dağlar yükseliyor. Bunların arasında, Meri’nin en yüksek noktası olan Kawagarbo, Tibet Budizmi’nin sekiz kutsal dağından biri. Dağın eteklerinde kurulu sakin bir köy olan Fellaisi’ye gerek Çin’den gerek yurt- dışından çok sayıda ziyaretçi geliyor. Köyden önünüzde dimdik yükselen bu beyaz dağı görebiliyorsunuz. Dağ, saflığı ve ihtişamıyla ilahi varlıkların yaşadığı bir yeri andırıyor.
Meri Kar Dağı, Prens Kar Dağı olarak da biliniyor. Fransız yazar Mader Davis 1908’de kaleme aldığı Yunnan adlı kitap ta Meri adını ilk kez kullandı. Heybetli dağ sırası kuzeyden güneye uzanıyor. Meri, kuzey kısmının adı; orta ve güney kısımları ise Prens ve Biluo olarak anılı- yor. Ancak Meri ile genelde dağ sırasının kuzey ve orta kısımları kastediliyor.
Meri Kar Dağı, Tibetlilerin taptığı sekiz kutsal dağdan biri ve Kawagarbo da bir çok dini törenin yapıldığı bir mekan. Her yıl güzün son demleri ile kışın ilk günleri arasındaki dönemde binlerce Tibetli hacı, bir bağlılık ifadesi olarak zirveyi tavaf ediyor. Dualar okuyup, kutsal ruhlara saygılarını sunup, bütün yaşam için iyi dileklerini dile getiriyor.
Potatso Ulusal Parkı

Potatso, Çin anakarasında açılmış ilk ulusal park. Tibetçe’de adı, bütün canlıları ıstıraptan kurtarıp umutsuzluk denizinin diğer yakasına ulaştıran göl anlamına geliyor. “Üç Paralel Nehir” dünya doğal miras alanının tam ortasında yer alan park, muhteşem doğal manzarası, zengin yaban hayatı ve kültürel öneme sahip çok sayıda mekanıyla tanınıyor.
Potatso Ulusal Parkı, kuzeyde Shudu Gölü’nü, güneyde Bitahai Gölü’nü, bunların arasındaki Luorong köyünü ve kadim ormanlarla iç içe geçmiş geniş alp meralarını içeriyor. Bu dört bölge, sadece yeşil yakıtlı araçlara izin verilen, 69 kilo- metre uzunluğunda ve “8” rakamı şeklinde bir yolla birbirine bağlanıyor. Shudu Tibetçe bir kelime. “Shu”, yoğurt ve peynir demek; “du” ise toplamak. Bu iki kelime bir araya geldiğinde su ve çimenden yana zengin bu topraklarda insanların büyük hayvan sürüleri yetiştirebileceğine ve müreffeh bir hayat sürebileceğine işaret ediyor.
Tibetçe’de Bitahai, dökülmüş meşe yapraklarıyla kaplı alan demek. Bitahai Gölü, Qinghai-Tibet Platosu’nun en meşhur buzul aşındırması gölü. Çeşitli sucul bitkilerin yanı sıra gölün kuzey, batı ve güney kıyısındaki sazlık alanlar, Bitahai’nin sulak alan bitki örtüsünü oluşturuyor. Ziyaretçiler kıyı boyunca uzanan 4.2 kilometre uzunluğundaki tahta kaldırımda yürüyüş yapabilir ya da gölde bir gezinti için tekneyi tercih edebilir. Gölün zengin bir faunası ve balık kaynakları var.
Güneş ışığının neden olduğu bozulmayla sudaki kalsiyum bikarbonat kalsiyum karbonata dönüşüyor. 200-300 bin yıldır süregiden tortulaşma, katılaşma ve kristalleşme neticesinde sudaki mineraller birikerek sekiye benzer mermer beyazı bir karbür fizyonomisi oluşturmuş. Efsaneye göre Dongba dininin kurucusu Baishuitai’nin güzelliğinden o kadar etkilendi ki, görüşlerini yaymak için buraya yerleşti. Ayrıca dağda dinin ikinci kuşak liderinin meditasyon yaptığı bir mağara da bulunuyor.
(Kaynak: Wu Meiling ve Li Zhuoxi’nin China Today Türkiye’deki haberinden özetlendi)